Artık Bırakalım da AKP Değerli Yalnızlığın Tadını Çıkarsın

"Artık ABD’nin yeni bir politika belirleme ve dikkate değer bir baskı gücünü kullanma vakti. ABD, Türkiye’ye, hükümet yanlısı ağızların sürekli kullandıkları değerli yalnızlığı yaşama keyfini vermeli."

Artık Bırakalım da AKP Değerli Yalnızlığın Tadını Çıkarsın

"Artık ABD’nin yeni bir politika belirleme ve dikkate değer bir baskı gücünü kullanma vakti. ABD, Türkiye’ye, hükümet yanlısı ağızların sürekli kullandıkları değerli yalnızlığı yaşama keyfini vermeli."

13 Mart 2015 Cuma 10:49
Artık Bırakalım da AKP Değerli Yalnızlığın Tadını Çıkarsın
ABD Başkanı Obama’ya yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Center for American Progress, Türkiye-Amerika ilişkilerini analiz etti. Amerika'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından biri olan Center for American Progress, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilere dair bir rapor hazırladı. “Türk Amerikan ilişkileri: Bir Adım İleri, Üç Adım Geri” başlıklı değerlendirmede, Gezi olayları, Kobani ve Musul'da yaşananların iki ülke arasındaki ilişkiye darbe vurduğu belirtildi.


İlk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapan ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’ye ciddi siyasi yatırım yaptığına dikkat çekilen raporda, bu yatırımların karşılıksız kaldığı savunuldu. Analizde "AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç siyaset ve bölgesel konuları ele alış şekli, Obama’nın vurguladığı 3 temeli şüpheye düşürdü" denildi. ABD Başkanı Barack Obama’ya yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Center for American Progress’ten (CAP) Türkiye-ABD ilişkileri konusunda zehir zemberek bir analiz geldi.



CAP'ın kıdemli uzmanlarından Michael Werz ve Max Hoffman tarafından kaleme alınan "Türk Amerikan İlişkileri: Bir Adım İleri, Üç Adım Geri” başlıklı değerlendirmede, iki ülke arasındaki münasebetin Türkiye’de Gezi Parkı, Irak’ta Musul ve Suriye’de ise Kobani’de yaşananlardan sonra büyük darbe aldığının altı çizildi. Rapora göre, bu üç kritik konudaki görüş farklılıkları Türk-Amerikan ilişkilerinin yörüngesini değiştirdi. Aynı zamanda Türkiye’nin yetenek ve etkisinin sınırlarını da net bir şekilde ortaya çıkardı.



OBAMA AK PARTİ’YE BÜYÜK YATIRIM YAPTI

İlk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapan ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’ye ciddi siyasi yatırım yaptığına dikkat çeken uzmanlar şu bilgileri paylaştı: “Başkan Obama, bunun gerekçelerini Ankara’da Meclis'te yaptığı konuşmada anlattı. Türkiye’yi ABD’nin üstesinden gelmek istediği Irak’ın istikrara kavuşması, İran’a yönelik ambargonun kuvvetlendirilmesi ve terörle mücadele gibi problemlerde önemli bir rolde görüyordu.
Bu çerçevede Obama konuşmasında iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi için 3 konunun kuvvetlendirilmesi gerektiğini vurguladı.



OBAMA 3 KONUDA UYARMIŞTI

Bunlar: “Türkiye’nin ‘kuvvetli, canlı, laik bir demokrasisi' olması ve hukukun üstünlüğüne bağlılığı, Türkiye’nin Batı’yla ilişkisini kuvvetlendirecek NATO içindeki önemli rolü ve AB üyeliği için çabası. Son olarak Türkiye’nin Ortadoğu ve geniş İslam dünyası için diyalog ve model olma potansiyeli.”



NATO MÜTTEFİKLİĞİ SORGULANIR OLDU

Uzmanlar, Obama yönetiminin Türkiye’ye yaptığı yatırımını karşılıksız kaldığını savunarak şu yorumlarda bulundu: “İktidardaki AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç siyaset ve bölgesel konuları ele alış şekli, Obama’nın vurguladığı 3 temeli şüpheye düşürdü. Şu anda Türkiye’nin canlı bir demokrasi olduğunu söyleyebilecek çok az kişi vardır. AB çabası hız kaybetti.

Güvenilir NATO müttefikliği sorgulanır oldu. Her şeyin ötesinde ülkenin bölge için bir model olduğu görüntüsü önemli şekilde eridi. Suriye ve Irak’ta durumun kontrol dışına çıkmasıyla bölgesel dinamikleri etkileme kabiliyeti azaldı.” AKP’nin bu konulardaki fikir değişikliğinin sebepleri arasında, “Parti üzerindeki iç politik baskı, parti yöneticilerinin ideolojik pozisyonları, seçmen baskısı ve bölgedeki önemli değişimler” sayılırken sonuç olarak Türkiye’nin Batı’dan ve Batılı değerlerden uzaklaştığı anlatıldı.



TEMEL KONULARDA BİLE  PAZARLIK YAPIYORLAR

Sonuçta Washington yönetiminin Erdoğan ve AKP’ye yaptığı yatırımın çalışmadığı belirtilirken ABD’nin yeni bir yaklaşım benimsemesi gerektiği ifade edildi. Raporda şu ifadeler dikkat çekti: “Türk hükümeti muhaliflere göz açtırmamakta kararlı. NATO’nun tavırlarına rağmen Rusya ve Çin ile enerji ve savunma anlaşmaları imzaladı. ABD ile ‘terörle mücadelede müttefikler arasında yapılması gereken temel konularda’ bile pazarlık yapıyor.



“BIRAKALIM ‘YALNIZLIKLARINI’ YAŞASINLAR” ÖNERİSİ

Bunlara ek olarak AKP liderliği, düzenli olarak ABD, AB ve İsrail’e sürekli sözlü saldırıda bulunuyor, ki bunun tek faydası Türk toplumunda Amerikan düşmanlığını artırmak. Artık ABD’nin yeni bir politika belirleme ve dikkate değer bir baskı gücünü kullanma vakti. ABD, Türkiye’ye, hükümet yanlısı ağızların sürekli kullandıkları değerli yalnızlığı yaşama keyfini vermeli.”



MUSUL STRATEJİK BASİRET YOKSUNLUĞU

İki ülke arasındaki farklılaşmanın ikinci adımı olarak Musul’da yaşananları gösteren uzmanlar şu değerlendirmeyi yaptı: “11 Temmuz 2014’te, IŞİD militanları Irak’ın Musul şehrinde Türk Başkonsolosu ile 49 Türk’ü rehin aldı. Bu felaket, Türkiye’nin statejik basiretten yoksunluğunun ve sınırlı taktik yetersizliğinin sonucu olarak yaşandı. Musul’da yaşananlar, Türk-ABD ilişkilerindeki bir başka temel olan olumlu bölgesel sorumluluk ilkesini sarstı.


Halbuki 6 Temmuz’da Musul Valisi gelen tehlike konusunda bölgedeki politik liderleri uyardı. Bu çağrıya rağmen Davutoğlu, 10 Temmuz’da bir tehdit olmadığını açıkladı. Bir gün sonra başkonsolos ve personeli rehin alındı. Buna karşılık Türk hükümeti, ABD’nin Bingazi’deki temsilciliğinin basılması olayındaki gibi, neyin yanlış gittiğini tartışmak yerine medyaya yayın yasağı getirdi. Türk hükümeti Suriye Devlet Başkanı Esed’in devrilmesine o kadar odaklandı ki, IŞİD’in  habis yayılmasını ve Türk vatandaşlarına bir şey yapabileceğini tahmin edemedi. Bu durum, ABD’nin 2009’da Türkiye’ye yaptığı yatırımın karşılığı değildi."



TÜRK HÜKÜMETİ KOBANİ'NİN ÖNEMİNİ OKUYAMADI

CAP uzmanlarına göre Türkiye-ABD ilişkileri konusunda en açıklayıcı dönüm noktası Kobani konusundaki anlaşmazlık oldu: “2014 yazında dünya medyasının gözü önünde Kobani’nin kontrolü, IŞİD ve koalisyon güçlerinin temel hedef haline geldi. Türk hükümeti öyle görmek istemese de Kobani, IŞİD’e karşı mücadelenin bir sembolü oldu. Türk hükümeti, IŞİD karşıtı koalisyonun askeri ve propagandaya yönelik zaferine karşı hep mesafeli durdu. Erdoğan, Kobani pazarlıkları sırasında bu durumu ABD’nin Suriye politikasından ödün koparmak ve temel olarak Esed rejiminin hedef alınması için kullandı. Türk hükümetinin Kobani’den kaçanlara ev sahipliği yapması takdire şayan ancak Kürt savaşçılara malzeme geçmesine izin verseydi o insanlar kaçmayacaktı.



OPERASYON ÖNCESİ HABER VERİLDİ

Türkiye, yeni ve çok ilişkili bölgesel Kürt politik yapısını tanımakta çok yavaş kaldı. Bu, Türk hükümetinin bölgesel dinamiklere karşı tepki vermede bir başka yetersizliği olarak karşımıza çıktı. Iraklı Peşmergeler’in Kobani’ye desteğine isteksiz desteği, gerçekler karşısındaki ilk ödülü oldu.” Yazarlar, Kobani’ye yönelik hava operasyonunun Türkiye’ye bir gün önce haber verildiğine de dikkat çekti.



GEZİ OLAYLARI OTORİTERLİK ŞÜPHELERİNİ NETLEŞTİRDİ

Yazıda, hükümetin iki ülke arasındaki ilişkilere zarar veren 3 temel hareketinden birisi olarak Gezi Parkı protestolarındaki tutumu gösterildi: “Mayıs 2013’te bir parkı kurtarmak isteyenlerin küçük protestosu, Türk halkının değişimi ve Türk hükümetinin politik esneklik içinde karşılık veremediğinin resmi olarak karşımıza çıktı.



BASKI VE SANSÜR

Gösteriler, dünyaya kindar bir hükümetin meşru bir protestoyu nasıl kötü yönetebileceğini ve bunu 1 ay süren, 5 kişinin hayatını kaybettiği sokak gösterilerine nasıl dönüşebileceğini gösterdi. Politik cevap verme konusundaki yetersizlik ve inat, yaşananların AKP hakkında uzun süredir var olan, basın özgürlüğünü eritmesi, yumuşak ve sert sansür, sosyal medyaya hükümet baskısı, yeni takip yasaları, hakimlerin ve polislerin sürekli tayin edilerek yargıya müdahalesi gibi şüpheleri netleştirdi. Gezi Parkı olaylarından sonra Türk hükümeti kararlı bir şekilde hukuki meşruiyetten uzaklaştı. Bu, Türk-Amerika işbirliğinin en önemli ayaklarından birini zayıflattı.”



ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

İki uzman uzun yıllara dayanan müttefiklik ilişkisinin geleceğine yönelik ise karamsar bir tablo çizdi: “ABD’nin uzun yıllardır Türk ortaklığına yatırım yapmasına rağmen aradaki farklılıklar ihmal edilemeyecek kadar büyük. ABD’nin yakın ilişkisi, Erdoğan’a başbakan ve cumhurbaşkanı olarak rolünde destek oldu ancak ABD karşılığında fazla bir şey almadı.



KİNDAR BİR YOL İZLEDİ

Türkiye’nin körü körüne ABD’yi desteklemesini söylemiyoruz ancak bu durum yaklaşımlardaki farklılıklar ve en azından iki müttefik arasındaki alaycı pazarlıkların da sebebi olamaz.  Son olarak AKP kindar ve baskıcı bir yol ortaya koydu. Daha değerli bir müttefik olma yönünde politik sezgisinin bulunmadığını gösterdi.



REFORMLARI TERK ETTİ

Yazarlar, AKP danışmanı Behlül Özkan’ın, “Davutoğlu, politika yapıcı olarak başarısızlıkları konusunda kendine yönelik meşru eleştirileri görmüyor. Hem kendisi hem de çevresindekiler, onun yanılmaz olduğuna inanıyor” değerlendirmesine dikkat çekti. Aynı durumun Erdoğan için de geçerli olduğunu savunan yazarlar, cumhurbaşkanının adaylığı sırasında önceki politik reform çabalarını terk ederek, ayrıştırıcı ve gücü elinde toplamak için yüzde 51 politikasına sarıldığını yazdı.



İDEOLOJİK KURUNTULARA DÖNÜŞ

Cumhurbaşkanlığına adaylık konuşmasının, iktidara geldikleri dönemdeki ve terk etme vaadinde bulundukları “etrafımız düşmanlarla çevrili” politikasına geri dönüş anlamına geldiğini anlattı. İki yazar, ideolojik kuruntular içeren bu tutumun Türkiye’nin dış politik çıkarlarına ve ABD ile ilişkilerine zarar verdiğini vurguladı.



BEKLENTİLER YÜKSEKTİ AMA...

Uzun değerlendirme yazısında, 2002’de iktidara gelen AKP ile Türkiye’deki Kemalist çevrelerin yıllardır kullandığı “Ülkemizin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevirilidir” sloganının terk edilmeye başlandığı izleniminin doğduğu anlatıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyareti, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ‘komşularla sıfır problem” söylemine dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi:

“Davutoğlu, önce danışman ardından bakan olarak AB üyeliği, Suriye ve Ermenistan ile ilişkilerinin normale dönmesi, Kıbrıs sorununun çözülmesi, Ortadoğu ve Afrika ile ticaretin artırılması çabası içinde oldu. Bu girişimler Türkiye’nin coğrafyasından dolayı olsa da ileri atılan adımlardı.



KEMALİST SÖYLEM TERK EDİLDİ

Bu yeni vizyon, Batılı gözlemciler ve Türkiye’nin dostları arasında, eskiden var olan ve 'Her şeyin arkasında Türkiye’ye karşı Batılı emperyalistlerin olduğuna inanan eskimiş ve inatçı komplo teorilerinin' erimeye başladığı şeklinde yorumlandı. Bu yeni yaklaşım modern ve mantıklı bir pozisyon gibi göründü. 2009’daki Kürt açılımı, bu adımların iç politikadaki yansımasıydı.


Obama’nın konuşması Obama yönetiminin Türkiye’ye yönelik 5 yıl sürecek politik yatırımları başlattı. Bu yatırımlar Türk tarafından gelen karışık sinyallere ve dönemin başbakanının ABD’ye sataşmayı iç politika aracı olarak kullanmasına rağmen uzun süre devam etti. ABD bunları yaparken iki ülke arasındaki istikrarlı ilişkinin Türkiye’nin iç meşruiyetini kuvvetlendirecek demokratik reformları arttıracağını, Ortadoğu ile politik ve ticari ilişkilerin gelişmesinin bölgesel istikrara katkı sağlayacağı ve bölgede artan şiddetli değişimin demokratik ve çoğulcu bir yöntemle olacağını umut etti.



HEPSİ KARŞILIKSIZ ÇIKTI

Ancak son iki yıl bu beklentilerin gerçekçi olmadığını acı bir şekilde ortaya koydu. Belki de Türk-Amerikan ilişkileri, bölgedeki beklenmedik ayaklanmaların bir başka mağduru oldu. Ama kesin olan şu ki, ilişkiler önemli bir dönüş noktasına ulaştı ve geçti. Türkiye ve ABD arasındaki temaslar, şu anda çalkantılı ve ağır pazarlıklar ilişkisi konumunda. ABD’nin politik yatırım politikası -en azından mevcut hükümet açısından- karşılıksız kaldı. Artık ‘zararsız bir ihmal’ politikasına geçilmeli ve Ankara’nın bu mütekabiliyete hazır olup olmadığı görülmeli.”



OTORİTER VE BATI KARŞITI

Raporun sonuç bölümünde şöyle denildi: “Türkiye, AKP’nin otoriter ve Batı karşıtı dönüşü sayesinde, kendini Soğuk Savaş’tan beri en izole ve bölgesel politikayı en az şekillendirebileceği konumda buluyor. ABD ve AB’den gelen işbirliği teklifleri artık kabul edilmekten çok geri çevriliyor.

Şu son iki sene içindeki dönüm noktasından çıkarılacak en önemli derslerden biri, Türkiye’nin coğrafyasının hem bir kazanç hem de bir kayıp olduğudur. Coğrafya ülkenin önemini garantileyebilir ama gerçek etki, güvenilir kabiliyetlerine, bölgesel değişimleri iyi anlayabilmesine ve dini değil milli çıkarlar ve demokratik inançlar tarafından yönlendirilen politikalarla sağlanabilir.”



Emrah Ülker/
Bugün Gazetesi
Son Güncelleme: 13.03.2015 10:53
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.