Terzi Fahriddin Olgar: “ARTIK USTA YETİŞMİYOR!”
Sıradan olaylar gibi gördüğümüz tercihlerimiz aslında bir kültürün sonunu getiriyor! Döneminin geçerli mesleği olan terziliğin son kuşak temsilcileri ufak tefek tamirat ya da hazır giyim mağazalarının tadilatlarını yapıyor şimdilerde. Gerek geçmişe ışık tutmak, gerekse tüketim kültürünün yönlendirdiği beğenilerimiz üzerine düşünmek adına, İmece Kent Söyleşilerine bir terziyi konuk ettik. Ata mesleğinde gözünü açıp yaklaşık 40 yıl esnaflık yapan Fahriddin Ustayla, Bahçelievler Mahallesi’nde eşi Gazali Olgar’ın üzerine kayıtlı işyeri Kral Terzi’de konuştuk.Geçmişte iyi bir terzinin çok güzel paralar kazandığını ve işini zevkle yaptığını vurgulayan Fahriddin Olgar, en az üç prova gören takım elbisenin bir haftada ancak dikilebildiğini söyledi. Konuşmalarından eski günleri özlemle aradığını anladığımız Fahriddin Usta, insanların terzide yönlendiren iken, hazır giyimde ise bir anlamda başkalarının dayattıkları arasından seçim yapar olduklarını savunuyor. Elindeki sazı bırakıp sorularımızı yanıtlayan yılların terzisi, meslek serüvenini bizim için özetledi.
-BEDİR SOLMAZ: Fahriddin usta terziliğe nasıl başladınız, kaç yıldır makas sallayıp makine başında oturuyorsunuz?
-FAHRİDDİN OLGAR: Bu iş bizim ata ve aile mesleğimiz, bütün kardeşler gözümüzü terzilikte açtık desem yalan olmaz; yaklaşık 40 yıllık esnafım. Emekli olmama karşın gördüğünüz gibi hanımın yanında aynı uğraşı sürdürüyorum.
-BEDİR SOLMAZ: Peki, camda “Kral Terzi” yazıyor, bu krallık nerden geliyor?
-FAHRİDDİN OLGAR: O bizim değil, vatandaşın, yani müşterinin yönlendirmesiyle seçilen bir isim; eskiden dükkâna isim konulurken ince eleyip sık dokunurdu, 1970’li aile işletmemizin ismi Giyingör’dü, o dönemde iyi ve güzel kral olarak tanımlanırdı. Şöyle ki, müşteri gelip kumaşın seçer, ‘Usta bana öyle bir gömlek dik ki, kral gibi olsun’ derdi. Biz de günün modasına uyup, Giyingör’ü Kral olarak değiştirdik. Ne var ki artık her ikisi de tarihe karıştı.
-BEDİR SOLMAZ: Yakınışınızdan işlerin iyi gitmediği izlenimi edindim, size böylesine karamsar tablo çizdiren etkenler ne olabilir?
-FAHRİDDİN OLGAR: Hangisini sayayım, yaşam koşullarını mı, geçmişe olan özlemi mi, yoksa mesleğin bittiğini mi? Biraz önce terziliğin ata mesleği olduğunu söyledim, dükkânlarımız çarşıda Yaşat İşhanı ve Silifke Caddesi’ndeydi. Neredeyse sabaha kadar çalışır yine de iş yetiştiremezdik. Müşteriye 15-20 gün hatta bir ay sonrasına teslim tarihi verirdik. Çevrede sanatkârın bir değeri, ağırlığı vardı. Çok aile çocuğunu terzinin yanına çırak vermek için araya hatırlı insan koyardı, ama ben çocuklarıma mesleği öğretmedim. Bizim kuşağın gitmesiyle birlikte ailemizde terzilik sona erecek. Bir insan için gözünü açtığı mesleğin yok olmasından daha hazin bir durum olabilir mi? İşimizi severek yapar, zevk alırdık. Müşteri gelir kumaşını seçer, isteklerini sıralar, fikrimizi sorar ve gerekli mutabakattan sonra ortaya el emeği göz nuru bir eser çıkardı, ya şimdi!
-BEDİR SOLMAZ: Konfeksiyonun yaygınlaşmasıyla birlikte terzilikte duraklama başladığı söyleniyor, ikisi arasındaki fark ne?
-FAHRİDDİN OLGAR: Konfeksiyon ürünle terzi işinin boy ölçüşmesi asla mümkün değil; tüketim kültürün insanların tercihlerini de yönlendirdi. Nüfus artışı, kalifiye eleman eksikliği, terzilerin ihtiyaca cevap verememesi, moda ismi altında toplumun giyim tarzına daha çok müdahale, sanayileşmeye dayalı seri üretim, pazarlama teknikleri, alım gücü gibi birçok unsurun etkisiyle bu durma gelindi. İşinin erbabı usta terzi, en az üç prova yaptığı takım elbiseyi ancak bir haftada bitirebilir, artık ihtiyaç sahibi mağazadan talebine hemen ulaşabiliyor. Aradaki fark, terzilikte müşteri arzularını dile getirip talep ediyordu, hazır giyimde ise bir anlamda başkalarının dayattıkları arasından seçim yapıyor; para ödeyip aldığı ürünün tasarlanmasında kendisinin hiçbir katkısı yoktur.
-BEDİR SOLMAZ: İsterseniz özlemle aradığınızı sezinlediğim o yıllara dönük biraz nostalji yapalım, dönemin aklınızda kalan tarzlarından biraz bahseder misiniz?
-FAHRİDDİN OLGAR: İspanyol paça dubleli pantolonlar, vücuda oturan pensli geniş sivri yakalı gömlekler, kruvaze, çok düğmeli takım elbiseler falan hangisini sayayım… o dönemin havası çok başkaydı, şimdiki gibi tornadan çıkmışçasına belirli kalıplar yoktu, kişilerin terzileri, kendince tarzları vardı. Her terzide mutlaka kumaş olurdu, kumaşı bulunmayan dükkânın kapısından kimse girmezdi.
- BEDİR SOLMAZ: Anlattıklarınızdan bir kültürün sonlandığını çıkarıyorum, yoksa yanlış mı düşünüyorum?
-FAHRİDDİN OLGAR: Evet, gerçekten bir kültür yok oldu sayılır, artık usta yetişmiyor, çünkü geleceği yoktur. Okullarda eğitim alan yeni kuşak kesim yapamaz, ancak eline verileni makineye çeker. Hazır giyimin şekillendiği seri üretim de iş bölümüne göre herkes kendi parçasını diker.
-BEDİR SOLMAZ: Kısa anı tazelemenin ardından isterseniz yaşamın gerçeklerine dönelim, işler nasıl?
-FAHRİDDİN OLGAR: İş yok, bak saz çalıyoruz; bir zamanlar makas tutan eller şimdi tezene oynatıp tel titreterek vakit öldürüyor. Yalnızca tamirat yapıyoruz, bütün terziler aynı, bazı arkadaşlar mağazaların paça ve tadilat işlerini alıyor; eşi, dostu, çevresi olmayan onu da bulamıyor. Çok sayıda terzi kapandı. Çünkü teker kolay dönmüyor. Terziliğin adı kaldı. Yılda 229 lira aidat alan dernek uymamız için tarife getiriyor; iş var mı ki tarife uygulayalım. Oysa geçmişte iyi bir terzi çok güzel para kazanırdı; şimdi hanımla birlikte karın tokluğuna talim ediyoruz. Bu dükkân iş yapsın yapmasın, kira, elektrik, su, SGK primi gibi giderlerden oluşan ayda en az 1000 lira gideri var. Emeğimizin karşılığını alamıyoruz, ama ne yapalım, hanımın emekliliğinin dolması için katlanıyoruz.
Söyleşi:
Bedir Solmaz
Söyleşi:
Bedir Solmaz