Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, bir dizi ziyaret ve temasta bulunmak üzere Mersin’e geldi. Mersin Barosu Başkanlığı tarafından Gökdelen Hizmet Birimi’nde düzenlenen Staj Eğitimi’ne katılan Feyzioğlu, öncelikle Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen ile birlikte ruhsat almaya hak kazanan 6 avukata cübbe giydirerek, ruhsatlarını verdi.
MERSİN’E ÖNEMLİ SORUMLULUK
Etkinliğin açılışında konuşan Baro Başkanı Alpay Antmen, Türkiye Barolar Birliği (TBB) 8. Stajyer Avukatlar Kurultayı’nın geçtiğimiz günlerde Antalya’da yapıldığını, önümüzdeki yıl gerçekleşecek 9’uncu Stajyer Avukatlar Kurultayı’nın ise Mersin’de yapılacağını söyledi.
“BU MÜCADELE BİZİM EKMEK KAVGAMIZA DÖNÜŞMÜŞTÜR”
Daha sonra söz alan Başkan Feyzioğlu ise Türkiye’de hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, demokrasinin temel ilkelerine ilişkin yürüttükleri mücadelenin Avukatlık Kanunun kendilerine yüklediği hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, demokrasiyi koruma görevinin ötesinde bir hal aldığını söyledi. “Bu mücadele bizim ekmek kavgamıza dönüşmüştür” diyen Feyzioğlu, bir avukatın emeğinin değerinin olması için takip ettiği dosyada fark yaratması gerektiğini vurguladı. “Bu farkı yaratabilmesi için ne gerekir? Bir; ne kadar bilirsen bil; bildiğin karşı tarafın anladığı kadardır” diyen Feyzioğlu, “Demekki karşımızda dediğimizi anlayacak donanımda ve hayat tecrübesinde hakime ihtiyaç ardır. Böyle bir hakime tesadüf etmezsek, giderek zorlaşsa da, bizim emeğimizin, dosyaya kattığımızın sonuca etkisi asgaridir.
“TANIDIĞI OLAN SONUÇ ALIYOR ANLAYIŞI YAYGINLAŞIYOR”
İkincisi ise; toplumda avukatın bilgisi, emeği ile sonuç alamayacağına ve fakat o dönem etkili yani üstün olanı tanıyanların sonuç alabileceğine dair giderek yaygınlaşan bir inanç var. Hukukun üstünlüğün yerini, geçici hukukun üstünleri aldığında, avukat değil, o geçici süreyle üstünlük kazanmış olan kişilerin tanıdığı iş takipçileri değerli olur.
Daha sonra kürsüye gelen Başkan Feyzioğlu ise Mersin Barosu’nun stajyer avukatlarına ilk derslerini verdi. İşte bu avukatın alın terinin değersizleşmesi anlamına gelir.
Hukuk Fakültesi eğitiminin hukukçu yetiştiren bir eğitime yükseltilmesi gerekir. Kanun teknisyeni değil, hukukçu yetişmeli. Kötü bir kanunu bile toplumsal ilerlemeye ve özgürlüklerin önünü açacak şekilde, çağdaşlığa, öncelikle bilgisine bakış açısına sahip hukukçular yetişmeli. Böyle bir hukukçunun yetişebilmesi için öncelikle hukuk fakültelerinin akademisyen kadrolarının yeterli olması lazımdır. Sadece doçentlerin, profesörlerin varlığı yetmez” dedi.
“İYİ HUKUK EĞİTMENLERİNE İHTİYAÇ VAR”
Hukuk kitapları dışında kitaplarla kendini yoğurmuş, sadece kitaplarla değil, kavanozundan çıkarak hayatın içinde de pişmiş, öğretim üyelerine ihtiyaç olduğunun da altını çizen Başkan Feyzioğlu, uygulamada teorisin pekiştirmiş öğretim üyelerine ihtiyaç olduğunu söyledi. “Bir hukuk fakültesi mezununun hukukçu olması için en çok ihtiyaç duyduğu, hukuk kitapları dışında kitap okumaktır. Hukuki çalışmaların dışında sanattan nasibini almaktır. Edebiyatın ucundan geçmektir. Bir şiirin içini titretmesidir. Bir klasiği okumuş olmalı, bir tabloya baktığında o tablonun arkasında sanatı ve sanatçıyı görebilmelidir. Böyle kendini yetiştirmiş, olgunlaştırmış bir hukukçu, yeşile baktığında özgürlük görür. Heykele baktığında insanlığın, imbiğinden damıtılmış bir kültür görür ve insanlığın gelişmesinin peşi sıra hukukun o gelişmeye yetişip, insanı toplumda birey yapacak bir araç olduğunu idrak eder.
KANUN TEKNİSYENİ OLMAYIN
Böyle yetişmez ise hukukçu; geri kalmış ve geri kaldı için de baskıcı olmuş rejimlerin yöneticilerinin istediği gibi kanun teknisyeni olur. Yap kanun, yok kanun, canımı sıktı kanun, hadi bugün değiştir kanun, ertesi gün, işime ir önce i kanun geldi, siz bir daha koy kanun. Bunu ancak hukuk teknisyenleri ile yapabilirsiniz. Hukukçular buna izin vrmez. En kötü kanunları bil özgürlükçü ilerletici yorumlarla hayata geçirip, toplumun önünü açarlar. Çünkü bir hukukçunun merkezinde ne olursa olsun hangi etnik kökenden, mezhepte, ırktan, cinsiyetten, dilden, dinden olursa olsun insan vardır.
Çünkü hukukçu için; her şey insan içindir. Ve devlette insanın hizmetkarıdır. Bir hukukçu bunu, profesyonel siyasetçinin oy toplamak için öylesine söylediği cümleler gibi söylemez, bir hukukçu bunu uyguladığı kanun içine nakşederek söyler. İlk ihtiyacımız hukukçu yetiştiren hukuk fakülteleridir.
Her birimiz, en iyi hukuk fakültelerinden de çıkmış olsak, hukukçu olarak çıkmadık. Ama hukukçu olma idealini önümüze koyarsak, hayatımız başlangıç ve bitiş çizgisi arasında büyük anlam kazanır Çünkü o çizgi arasında hukukçu olma ideali için mücadele eden bir vatandaş, topluma inanılmayacak kadar büyük hizmet eder.Buna mukabil; kendisine verilmiş olan hukuk fakültesi diplomasını, avukatlık ruhsatnamesini, hakimlik ve savcılık yetkisini, sahip olduğu ahlak zaafları yada başka zaaflar sebebiyle kötüye kullanan bir kişi topluma eli silahlı binlerce çete mensubunun verebileceği zarardan daha büyük zarar verir.
“ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR”
İşte tam da bu noktada adalet mülkün temelidir cümlesini iyice anlamamız gerekir. Adalet mülkün, ülkenin temelidir. Adalet sisteminin yıkıldığı bir yerde hiç kimsenin gelecek güvencesi kalmaz. Liyakat sistemi çöker, layık olan, layık olduğu yere gelemez. Tanıdığı olan oralara gelir. Ülkenin temel taşıyıcı kurumları birer birer yıkılır. Silahları kuvvetlerinden istihbaratının milli eğitiminden, sanayisine, ulaştırmasına her biri birer birer yıkılır. Adalet ülkenin temeli olarak ayakta tutulursa işte o ülkeye özgürlük gelir. İşte o ülkede herkes adımlarının sonuçlarını bilir. Hukuki güvenlik içerisinde mutlu olabilir, refaha kavuşur. Hukuki güvenlik o ülkenin yatırım almasını sağlar. Hukuki güvenlik yabancı yatırımcının ülkeye gelmesinin bir numaralı ön şartıdır. Alışveriş merkezi ekonomisi ile hiçbir ülke devam edemez. İnşaat ekonomisi balonu ile hiçbir ülke refahını sürdüremez. Alışveriş merkezi bir avukata iş getirmez. Ama açılan her fabrika, en az 100 avukatın geçimi demektir. Tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçişin ön şartı hukuki güvenliğin sağlanmasıdır. Ülkede hukukun üstünlüğü için yürüttüğümüz mücadele avukatın ekmek kavgasıdır” diye konuştu.
“HAKİMİN CESARETİNE BIRAKILMIŞ BİR DÜZENDE YARGI BAĞIMSIZ OLAMAZ”
İyi hukukçu olmanın da tek başına yeterli olmadığını da ifade eden Metin Feyzioğlu, “Bize; en çekingen, en korkak, güç karşısında en tedirgin olan hakimin bile kayıtsız şartsız hukuk ne diyorsa onu yapabileceği bir sistem lazımdır. Hakimin cesaretine bırakılmış bir düzende yargı bağımsız olamaz. Hakimin cesareti değil, sistemin güvenliği önemlidir. Yoksa cesur hakimle başka, cesur hakimle bir başka olur. TBB ve barolar hukukun üstünlüğünün sağlanması için tarihin en büyük mücadelesini yürütmektedir. Bu mücadelede bize zaman zaman ama dün de böyleydi diye cevaplar verilmektedir. Dün yapılan yanlış, bugünün yanlışının mazereti olarak gösterilecekse hiçbir ilerleme sağlayamayız. Dünün yanlışı, bugünün anlayışının mazereti değil bugünün yanlışının bilinçli taksiri ya da taammüden olabilir. Dükü yanlıştan ders almaktır marifet, dünkü yanlışı mazeret olarak göstermek değildir.
Yanlışın tekrarında ısrar etmek gençlerin ve gelecek nesillerin elinden parlak bir geleceği tahammülden almaktır. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur.
“TÜRKİYE’Yİ BİR ARADA TUTMA ZORUNLULUĞUMUZ VAR”
Geldiğimiz nokta itibariyle her avukatın üzerinde cumhuriyet tarihide bugüne kadar hiç üstlenmemiş bir sorumluluk bulunmaktadır. O sorumluluk Türkiye’yi bir arada tutma ve bira arada olmanın verdiği güçle çağdaş uygarlık sürecinde yola koyma sorunudur. Bugün Türkiye’nin duygusal anlamda artık çatırdamaya, toplumun birbirine uzun yıllar süren kutuplaştırmaların sonucunda, düşmanlaştırılmaya başlaması ile sorumluluk bize kalmıştır. Hiçbir sorun çıktığı düzlemde çözülemez. Çıktığı düzlemde devam eden tartışmalar boş ve enerji kaybettirir. Türkiye’nin duygusal birliğini sağlamak için ihtiyacımız olan lisan; hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi lisanıdır. Bu lisan bizi tekrar bir araya getirecek tek lisandır. Bunu da en iyi konuşacak olan siz hukukçular, siz avukatlarsınız.
“DEVLETİN YIKILMASINI KABUL EDEMEYİZ”
Devletin yıkılmasını kabul edemeyiz. Bunu söylediğimde faşistin diyorlar. Hadi oradan. Devletin her türlü yıkıcı ve bölücü güce karşı e büyük gücü olan meşrutiyetini yitirmemesi adına hukukun üstünlüğü, insan hakları demokrasi diyoruz, bölücüsün diyorlar.
Ne faşistiz ne bölücüyüz. Anayasa’nın ilk 3 maddesinde anlamını bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri için elimizin ucunu değil, başımızı, gövdemizi kayanın altına koşmuş hukukçularız.
Yapmamız gereken, dünden ders almaktır. Doğrudan da, yanlıştan da ders almaktır. Pırıl pırıl bir geleceği el birliğiyle inşaat etmektir. Bunu yapacak olan güç bizdedir, yüreğimizde, aklımızda, imanımızdadır. Umudun tükendiği yerde de inancımızı, umut bayrağı yapar yürümeye devam ederiz” dedi.
ANTALYA İÇİN KINAMA
Öte yandan Antalya’da avukatlara yönelik saldırıları da kınayan Metin Feyzioğlu, “Avukatlar darp edildi. Ama bu sadece avukatlara olmuyor Şuan herkes yerlerde sürüklenmiyor, havalara uçuruluyor, parçalanıyor. Türkiye bir duygusal parçalanma içerisinde. Bu en kötü parçalanma şekli. O bakımdan aklımızda mücadele edeceğiz” dedi.
Haber:
Hediye Eroğlu
Haberci Gazetesi